Ana SayfaÇocukÇocuk SağlığıÇölyak tedavisinde biorezonansın yeri yoktur!

Çölyak tedavisinde biorezonansın yeri yoktur!

-

Çölyak hastalığı konusundaki bilgi kirliliği hem hastalığın erken teşhisini hem de tedavisini geciktirebilmektedir. Hastalığın klinik bulguları çok çeşitli olabilmektedir. Ülkemizde yaygın olarak görülen çölyak hastalığının tedavisi konusunda bilimsel olmayan yaklaşımlar ile hastalığı tedavi ettiğini söyleyen sözde uzmanların sayısı da oldukça fazladır. Peki çölyak hastalığının teşhis ve tedavisi nasıldır? Sorularımızı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.D. Çocuk Gastroenteroloji Hepatoloji ve Beslenme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fügen Çullu Çokuğraş yanıtladı.

Çölyak nedir?

Çölyak hastalığı beslenmeye glütenli gıdaların girmesiyle başlayan karın şişliği, büyümede duraklama, bulguları ile karakterize bir hastalıktır. Çölyak, genetik bir zeminde çevresel etmenlerin tetiklemesiyle immünolojik mekanizmalarla ortaya çıkan, çocuk yaş grubunda sık rastlanan en önemli belirtisi ishal olan ancak başka belirtilerle de kendisini gösteren bir hastalıktır.

Hastalığın klinik bulguları çok geniş bir yelpazede seyretmektedir. İshal en önemli klinik bulgudur. Dışkı açık renk, pis kokulu, parlak, yağlı görünümdedir. Klinik bulgularda ishalin yanı sıra, karın ağrısı, kansızlık, raşitizm, büyümede gerileme, boy kısalığı görülür. İshal sonucu kalsiyum, fosfor, magnezyum, çinko, albümin, kolesterol ve karoten düzeyleri düşebilir. Malabsorbsiyona bağlı olarak demir eksikliği anemisi, folik asit eksikliği ve ince bağırsağın son kısmının tutulması ile B12 eksikliği saptanabilir. Kalsiyum ve D vitamini emiliminin bozulmasına bağlı olarak osteopenik kemik hastalığı gelişebilir. Kalsiyum metabolizması bozukluklarında ikincil hiperparatiroidi gelişebilir. Bu hastalarda sütün içinde bulunan laktoza  tahammülsüzlük saptanabilir.

Hastalar hiç ishal olmadan sadece kusma, büyüme gelişme bozukluğu, kansızlık, karaciğer hastalığı, ergenliğin gecikmesi, kabızlık belirtileri ile de başvurabilirler.

Çölyaklı hastalarda, tip 1 diabet, dermatitis herpetiformis, tiroid hastalıkları, otoimmün hepatit görülebilir. Down sendromu, kistik fibroz, romatoid artrit, İgA nefropatisi, inek sütü alerjisi gibi hastalıklar da beraber görülebilir.

İnce bağırsakların emici yüzeyleri villüs dediğimiz, üzerinde besinlerin içindeki maddeleri parçalayan enzimleri bulunduran fırça tarzında mukoza ile kaplanmıştır Çölyak hastalarında buğdayın glüteninin gliadin fraksiyonu bu fırçamsı tabakayı immünolojik mekanizma ile bozarak bu tabakanın fırça şeklini ve de dolayısı ile üzerindeki enzimleri tahrip etmektedir.

Çölyak hastalığında bilimsel tedavi yaklaşımı nasıldır?

Bu hastalıkta şu anda tek tedavi yaşam boyu glütensiz diyettir. Hastaların buğday, arpa ve çavdar tüketimi kesilmelidir. Mısır ve pirinç bunların yerine kullanılmalıdır. Glütenin birçok besinde katkı maddesi olarak bulunabileceği unutulmamalıdır.

Çölyak hastalığını bitkilerle, akapunkturla veya biorezonans ile tedavi ettiğini iddia edenler var? Bu konu hakkında bilimsel yaklaşım nedir?   

Çölyak hastalığının şu anki bilgilere göre diyet harici hiçbir tedavisi yoktur. Biorezonans, akupunktur veya çeşitli bitkilerin tedavide hiç bir yeri yoktur.

Çölyak hastalığı için bir takım ilaç çalışmaları, immünolojik tedavi yöntemleri hakkında ciddi çalışmalar vardır. Önümüzdeki yıllarda bu tedavi yöntemleri yan etkileri tamamen bertaraf edilirse hayata geçirilecektir ancak şu anda herhangi bir ilaç ve tedavi dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Tek tedavi yaşam boyu diyettir.

Hastanın bu yöntemlere inanıp çölyak diyetini kesmesi ne gibi sonuçlar doğurabilir?

Diyeti uygulamayan hastalarda kanserleşme riski normal popülasyona göre 5 kat artmaktadır. Bunun haricinde çocuklarda büyüme gelişme durur. Karaciğer, tiroid ve birçok organı tutabilen otoimmün hastalıklar ortaya çıkabilir. Diyabet hastalığı görülebilir.

Çölyak hastalarına öneri ve tavsiyeleriniz var mı?

Ben hastalarıma sizler hasta değilsiniz sadece sağlığınız için glütensiz besleneceksiniz diyorum. Tek yapmaları gereken diyetlerine hayat boyu devam etmektir. Bu süreçte bilimsel olarak kanıtlanmamış hiçbir yönteme başvurmamalarını öneriyorum. On yıla kalmadan da gerçek bilimsel tedavisinin olabileceğini bu sürede sağlıklarını iyi korumaları için diyet yapmaları gerektiğini söylüyorum.